15 Ekim 2015 Perşembe

#BloggerStajda - Mercedes-Benz Türk'te Staj. Zorlu ve Öğretici Bir Okul.

Blogu en az bir yıldır takip ediyorsanız, yaz aylarında otomotiv sektörünün çeşitli departmanlarında staj yaptığımdan haberdarsınızdır. Otomotiv sektöründe ilerletmeyi kesinleştirdiğim kariyerim öncesi, öğrencilik hayatımın sürdüğü her yaz kendime en uygun departmanı belirlemek adına farklı departmanları deneyimlemeye çalışıyorum.

Bu doğrultuda, 2014 yazındaki hedefim kurumsal iletişim departmanıydı. Kurumsal İletişim madalyonunun marka yüzünü Toyota Türkiye'de, ajans yüzünü ise Volvo Car Türkiye'nin iletişim çalışmalarındaki ortağı bernaylafem'de deneyimledim. Son derece verimli ve başarılı geçen bu iki stajın ardından, hedefimi Otomotiv Sektöründe Pazarlama Departmanı (hatta, mevcutsa Dijital Pazarlama Departmanı) olarak belirledim.

Mercedes-Benz Türk Staj
Bu çerçevede 2015 yazında, Mercedes-Benz Türk Pazarlama İletişimi departmanında staj yaptım. Hafif Ticari Araç&Otobüs&Kamyon ağırlıklı olmak üzere Mercedes-Benz'in tüm ürün segmentleri için dijital pazarlamayı kapsayan pazarlama çalışmalarına entegre oldum. İlk başta bazı zorluklarla karşılaşsam da kazanılan deneyim açısından ilk iki stajım kadar doyurucu bir staj geçirebildim. 

Peki, neydi ilk başta yaşadığım bu sıkıntılar?


İK'nın son dakika sürprizi.

Mercedes-Benz Türk'ün meşhur kısa dönem stajyer&departman eşleştirme prosedürünü  buradaki staj olanaklarını webde ararken karşılaşmış olabilirsiniz. Hikayeyi bir de benden dinleyin.


Kısa dönem stajyerlerin staj yapacakları departman stajın ilk günü açıklanıyor. Küçük kıyamet de burada kopuyor.

Normalde uzun dönem stajyerlik (PEP) için mülakatlara girmiş, ancak hayatımdaki değişiklikler yüzünden uzun dönemi son anda kısa dönem staja çevirmiştim. Mülakatta, pazarlama departmanı ve mümkünse dijital pazarlama istediğimi belirtmiştim. İK tarafından da aksi bir cevap gelmemişti. Evet, staj yapılacak departmanın stajın ilk gün açıklanacağı gönderilen emaillerde bildirilmişti, ama staj günü Müşteri Hizmetleri/Yedek Parça gibi benimle ve kariyer hedeflerimle tamamen alakasız bir bölümüne yerleştirildiğimi öğrenmem küçük çaplı bir sinir krizi geçirmeme yetti. Ayrıca, departmanların neden son anda açıklandığını ve elimizin kolumuzun bağlandığına anlam veremedim. (Hala daha veremiyorum.) Sonuçta, zorunlu staj günlerimi doldurmak için değil, işi gerçekten deneyimlemek ve "Bana uygun mu?" sorusunun cevabını bulmak için buradaydım..

Departmanımı değiştirme sürecinde, staj yekilisinin yaptığı açıklamalardan birisi olan "Bizim uzun dönem stajyerlerimiz(PEP) var, aslında kısa dönem stajyerlere pek ihtiyacımız yok. Sırf siz zorunlu stajınızı yapabilesiniz diye kısa dönemi de açıyoruz." açıklaması karşısında ise, son derece üzüldüğümü ve şaşırdığımı belirteyim.. 

Her neyse, kurumsal bir şirketteki şirketteki ilk "büyük denizde küçük balık olma zorluğu"nu aşıp bir şekilde Pazarlama İletişimi & Dijital Pazarlama departmanına geçişimi sağladım.
Aslında, sırf bu "arkadaş"larla bile aynı ortamda çalışmak, yaşanılan tüm zorlukları unutturabiliyor :) 

4 Ekim 2015 Pazar

"Volvo Ocean Race Nedir?" diyenler için...

Volvo Ocean Race, dünyanın en zorlu açık deniz yat yarışı olarak biliniyor. Dakar'ın deniz versiyonu olarak da düşünülebilir. Ayrıca, dünyanın en uzun soluklu spor müsabakası ünvanına da sahip. 

Üç yılda bir koşulan VOR, yaklaşık 9 ay(!) sürüyor. Yarış sahası olarak ise, tüm dünya kullanılıyor. 
En son koşulan 12. yarış Ekim 2014'te İspanya'dan start aldı, Haziran 2015'te İsveç'te son buldu. Bu süre zarfında 5 kıtada toplam 10 limana uğranıldı. Bir başka deyişle takımlar, ortalama 20 günlük periyotlarla karaya ayak basmadı! Teknede hem yarıştılar hem de yaşamlarını sürdürdüler. 
Volvo Ocean Race 2014-2015 Rotası
Volvo Ocean Race'i keyifli ve zorlu kılan da aslında tam olarak bu. Doğayla tamamen barışık bir şekilde sporcular saf dayanıklılık ve disiplinleri çerçevesinde yarışıyorlar. Hem de oldukça zorlu koşullar altında...  
VOR 14-15'e bu Türkiye'den Alvimedica şirketi katıldı. İyi başladılar, ancak yarış sonunda podyumun gerisinde kaldılar...
Bu arada, Volvo Ocean Race'i kazanan takıma özel bir para ödülü verilmiyor, çünkü bu zorlu yarışı bitirmek, hatta dereceye girmek bile başlı başına en büyük ödül olarak kabul ediliyor.

Peki, Bir Otomobil Markası Neden Yat Yarışı Düzenler? :)

Pazarlamanın temel koşullarından birisi, doğru kanaldan doğru hedef kitle ile iletişim kurmak. Çok sayıda insanla temasa geçmek önemli, ama bu kitlenin sizin markanız için doğru kitle olması daha önemli.

Yelken sporunu yapan ya da takip eden kişilerin belli bir maddi seviyenin üzerinde olduğu kabul ediliyor. Bir başka deyişle, bu kişiler otomobillerini premium markalardan alabilecek kadar varlıklılar. Yani, yelken ile alakalı kişiler Volvo gibi premium markaların potansiyel müşterileri arasında yer alıyor. Volvo'nun kendine doğru bir hede kitle seçtiğini doğruluyor.
İlk zamanlarda çıkan Volvo Ocean Race serisi otomobiller sınırlı sayıda üretilirken, bugün öyle bir durum söz konusu değil. Her Volvo Ocean Race yarışı için, Ocean Race Edition otomobillerin çeşitleri ve özellikleri yenileniyor. 
Ayrıca, yelken sporu çevreci ve doğayla barışık olması sayesinde Volvo'nun marka söylemindeki temel taşlara paralellik gösteriyor. Ayrıca, bu sporun maceracı yapısı ve sporcuların dayanıklılık özelliklerini zorlaması da Volvo otomobillerin temel özelliklerini yansıtıyor. Bu yüzdendir ki Volvo, gidip bir futbol takımına sponsor olmak yerine dünyanın en zorlu ve prestijli yelken yarışını düzenliyor..
Ocean Race serisi Volvo otomobillerde, Volvo Ocean Race ruhunu yansıtan dokunuşlar bulmak mümkün.
Futbol, ülkemizde açık ara egemen spor dalı olsa da dünyanın geri kalanında yelken yarışlarının önemli bir izleyici kitlesi var. Volvo Ocean Race de neredeyse Dünya Kupası kadar seyirciye sahip. (Yaklaşık 1.5 milyar izleyici)

Bu açıdan bakıldığında da Volvo Ocean Race'in markanın pazarlama ekibinin yüzünü güldürmeyi başarıyordur diye düşünüyorum.

--İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar--

Volvo XC60 ile Barel Bağları'nda Bağbozumu Festivali

Barel'de bağbozumu zamanı!
Yılın en değerli zamanındayız. Yok yok kendi adıma konuşmuyorum, doğum günüm geçeli çok oldu :)) İçinde bulunduğumuz zaman dilimi Türkiye'deki üzümler için çok özel. Ağustos sonu ve Eylül ayı, birçok üzüm çeşidi için şarap olma yolunda yeni bir yolculuğun başlangıcına işaret ediyor. Evet, bağbozumundan bahsediyorum. 

Süleymanpaşa Belediyesi, Trakya Bağbozumu ve Ekoloji Festivali'ni bu yıl ilk defa düzenledi. Festivalin açılışı Barel Vineyards'da yapıldı. Biz de bağbozumunu deneyimlemek için Barel Bağları'nın yolunu tuttuk.
Barel'e bizi getiren (Evet, yol boyunca gaz ve freni kendisi kontrol etti.) bu konforlu arkadaş, sınıfının en başarılı modellerinden birisi. Volvo XC60.
Bu arada, artık test etmediğim sadece tek bir Fransız crossoverı kaldığı, ancak Trakya Bağ Rotası'nda henüz keşfetmediğim daha birçok bağ evi olduğu için bir açılım yaptım. :) Bundan böyle bağ keşiflerinde Fransız olmayan crossoverlar da bize eşlik edecek. Bu sefer Volvo XC60 ile birlikteydik.


Barel Vineyards'ın arazisinin kapısından girdik, ama ilerleyemedik. :) Şaraphane'nin önündeki açıklıkta park halinde duran şahane klasik otomobilleri görünce iki dakika durup seyretmeden (ve de hayal kurmadan) olmazdı. Evet, festivale Klasik Otomobil Kulübü'nün de katılacağını biliyordum, ama açıkcası bu kadar özel ve çok sayıda klasiği bir arada göreceğimi düşünmemiştim. Bana da güzel bir sürpriz oldu. :)
Festival kapsamında Klasik Otomobil Kulübü de katılımcılar arasındaydı. 
Klasik otomobil şarhoşluğumuz dindikten sonra bağbozumu için geldiğimizi hatırlayıp bağların arasından yavaşça aşağıya kıvrılarak, bağların arasında gizlenen keyifli bağ evine ulaştık.


Tam zamanında gelmişiz, Barkın Bey ile birlikte Tekirdağ köfteleri bizi karşıladı. :) Kalabalık festival katılımcılarıyla birlikte karnımızı doyurup sonra bağbozumu için derhal bağların arasında daldık.

Festivalin gözlde çifti, Özlem Baran ikilisi bağbozumunda..

Ford Mondeo Test Sürüşü - #DireksiyondaBenVarım

Ford Mondeo 1.5 Ecoboost AT Titanium /// #DireksiyondaBenVarım

Geçtiğimiz Kurban Bayramı'nda tatili fırsat bilip uzun zamandır okumak istediğim Seth Godin'in Purple Cow (Mor İnek) isimli pazarlama/kişisel gelişim kitabını okudum. Kitap, özellikle pazarlama alanında fark yaratan işler yapmanın önemini vurguluyordu. Bu farklı işleri yaparken ise, sizinle alakasız bir dolu insan yerine pazarlamanın temel ilkelerinden biri olan doğru kanaldan doğru hedef kitleyle iletişim kurmanın altı birçok kez çizilmişti.

İronik olarak, kitabı bitirdikten tam da birkaç gün sonra Akselerasyon'un facebook sayfasına gönderilen bir mesaj ile Ford'un #DireksiyondaBenVarım projesinden haberdar oldum. Kitapta okuduklarım birden hafızamda canlandı. Bu proje, sanki kitapta bahsi geçen Purple Cow'lardan birisiydi. :) Projeyi merak ettim, sıcak baktım, ve yeni Mondeo ile birlikte oldum.

Ford Mondeo 1.5 Ecoboost AT Titanium /// #DireksiyondaBenVarım

Peki, nedir Ford Türkiye'nin bu yeni projesi?

#DireksiyondaBenVarim projesi sayesinde siz otomobile gitmiyorsunuz, otomobil size geliyor. 


İlk önce internet üzerinden bir form doldurarak Yeni Mondeo'yu test etme isteğinizi bildiriyorsunuz. Ardından size ulaşan Ford Türkiye yetkilileriyle sizin istediğiniz bir lokasyonda ve saatte buluşma ayarlıyorsunuz. Otomobil size geliyor ve "Ford Marka Elçisi" ile birlikte teste başlıyorsunuz. Testin km'sini, parkurunu, süresini (ideali yarım saat) tamamen siz belirliyorsunuz. Showroomlardaki klasik testlerin kısıtlamaları burada pek yok. Ayrıca, marka elçisinin size satış yapmaktan ziyade sadece otomobili anlatmakla görevlendirildiğini belirteyim. Yani, satış görevlisinin satış baskısı "out", bir arkadaş gibi yol boyunca otomobil üzerine sohbet etmek "in".

Selfiesiz test sürüşü mü olurmuş!?! :)

İnternetten doldurulan formların yanı sıra, Ford Türkiye ekibi eski Ford sahiplerine de (bir daha Ford alması muhtemel insanlar) kendisi ulaşıyormuş. Bir başka deyişle, doğru kanaldan çok doğru hedef kitle ile gerçekten fark yaratan bir proje hayata geçiriliyor. Bu projenin İstanbul'dan önce pilot olarak İzmir'de uygulandığını ve satış tekelinde yüksek başarı kazandığını belirteyim. Anlayacağınız, kağıt üstünde başarılı görünen proje pratikte de başarılı olmuş durumda...


Projeyi beğendim, peki Yeni Mondeo nasıl?

Mondeo, D segmentinde ikamet eden bir model. Yani Passat, 508, Superb, Insignia gibi modellerle sıcak rekabet içinde. Tüm bu saydığım rakipleri bugüne kadar test etmeme rağmen Yeni Mondeo ile buluşmam birtakım sebeplerden ötürü gerçekleşememişti. Bu farklı test sürüşü projesi sayesinde kolaylıkla deneyimleyebildiğim Yeni Mondeo, bakalım nasıl olmuş.

Yeni Mondeo'yu sevdim, çünkü...

...tasarımı şahane!

Güzellik göreceli bir kavram, ama Yeni Mondeo'nun dış tasarımı bence tartışma kabul etmeyecek cinsten... 

Özellikle ön yüz oldukça güçlü görünüyor. Mustang'i andıran bu yüzü daha da çekici kılmak içinse (Ayrıca, sürüş güvenliğini artırmak adına..) üst donanımda Dinamik LED ön far opsiyonu satın alınabiliyor. Bu opsiyonla birlikte sıralı yanan LED sinyallere sahip oluyorsunuz. Ki ben onlara resmen aşık oldum! :)

Videoyu izleyin.